MHP MYK Üyesi ve Kahramanmaraş Milletvekili Prof. Dr. Sefer Aycan, bütçe görüşmelerinde harcamalar için söz aldı. Aycan “Gereksiz harcama yapmamak lazım, gereksiz inşaat yapmamak lazım.” dedi.
Aycan “Bütün bakanlıklara yeni yeni binalar yapılıyor. Bu da tabii ki bütçe açısından ciddi yük getiriyor. Ama daha önemlisi, yurt dışından kredi alıp bina yapmamak lazım. Hem bunun kredi borcunu ödüyoruz hem de faizini ödüyoruz. Kredi alıp hastane de yapmamak lazım.” dedi.
MHP Kahramanmaraş Milletvekili Prof. Dr. Sefer Aycan: Döner sermayeye dayalı bir hastanecilik de çok doğru değil çünkü hastaneleri işletme hâline getiriyoruz. Hastane bir işletme değil, hastanenin bir işletme gibi düşünülmemesi lazım. Hastane, hasta bakan yerdir.
Aycan “4’üncü madde ödenek üstü giderlerden bahsediyor. Ödenek üstü gider 2017 yılında 28,4 milyar olmuş ve bu tabii ki bütçe açısından ciddi bir rakam. Ödenek üstü harcamayı gösteriyor. Başka ciddi bir rakam bütçe açığıdır. 2017 yılında gerçekleşen bütçe açığı 48,8 milyardır. Bu neyi gösteriyor? Ödenekten fazla harcıyoruz, gelirden fazla harcıyoruz. O zaman tasarruf yapmak lazım, harcamalarımızı kontrol etmek lazım, gereksiz harcamalar yapmamak lazım; ülkemizde yetişen, var olan ürünlerden dışarıdan almamak lazım. Şu Gümrük Birliği Anlaşması’nı yeniden gözden geçirmek lazım. “1995’te bizi kandırdılar.” deyip taraflarla bir araya gelmek lazım diye düşünüyorum.
Bunun dışında, tabii, gereksiz harcamalar yapmamak lazım derken, inşaat yapmamak lazım. Bütün bakanlıklara yeni yeni binalar yapılıyor. Bu da tabii ki bütçe açısından ciddi yük getiriyor. Ama daha önemlisi, yurt dışından kredi alıp bina yapmamak lazım. Hem bunun kredi borcunu ödüyoruz hem de faizini ödüyoruz. Kredi alıp hastane de yapmamak lazım. Bir sağlık personeli olarak diyorum. Çünkü hastane yapımında da yanlış yapıyoruz diye düşünüyorum. Nasıl yanlış yapıyoruz? Şimdi Türkiye’de yatağa mı ihtiyacımız var, hastane yatağına mı ihtiyacımız var? Hesaplamalara göre hastane yatak sayısında azlık var, açık var gibi gözüküyor ama yatak doluluk oranı diye bir rakam var, ona bakıyoruz. Türkiye’de yatak doluluk oranı yüzde 68’lerde. Diyorlar ki: “Bir hastanenin yatağının verimli çalışması için optimal doluluk oranı yüzde 80 olması lazım.” Yani yüzde 80’in altında doluluk oranıyla çalışıyorsa o hastane verimli değildir. Bir de hastaneleri çok büyük yapıyoruz. Nasıl karar veriyoruz, onu da anlamıyorum. Şimdi bunun da hesabı var. Hastane kullanımlarına bakmak lazım. Onun dışında da diyorlar ki: “Hastanenin optimal rakamı 400’dür. 300 ile 400 yataklı hastaneler en optimal büyüklüktür. 400 yatağın üzerindeki hastane, işletmecilik açısından doğru değildir.” Ama biz çok büyük hastaneler yapıyoruz. Örneğin, bir kentte yaptığımız hastane 3.500 yataklı. Tabii, 3.500 yatak ekliyor gibi gözüküyoruz ama onun karşılığında 6 tane de hastaneyi kapatıyoruz. 6 tane hastaneyi kapattığımız zaman, o zaman aslında yatak kapasitesini de artırmamış oluyoruz.
Tabii, hastanenin metrekaresini de çok büyük yapıyoruz, optimal büyüklüklerin üzerindeki büyüklükte hastane yapıyoruz. Diyorlar ki: “Optimal rakam, yatak başına 160-170 metrekaredir.” Amerika’da bile hastane yatağı başına büyüklük 190 metrekaredir ama bizim yeni yaptığımız hastanelerde alan 300 metrekaredir.
Şimdi, bu kadar büyük hastane yaparsanız, işletmecilik açısından da ciddi yük getirir, bunun karşılanması da zordur. Nereden karşılayacağız? “Döner sermayeden karşılayın.” deniyor. Döner sermayeden hem hastanenin kirasını hem de cari harcamalarını karşılamak bugün için mümkün değil, hatta sadece cari harcamaları da karşılamak mümkün değil. Bir de bu kullandığımız krediyi yirmi beş yıl, otuz yıl içerisinde geri vereceğimize göre, her ay da ödeme yapacağımıza göre çok ciddi bir yük getirecek ama hastanelerin döner sermayesi bunu karşılamaya müsait değil.
Döner sermayeye dayalı bir hastanecilik de çok doğru değil çünkü hastaneleri işletme hâline getiriyoruz. Hastane bir işletme değil, hastanenin bir işletme gibi düşünülmemesi lazım. Hastane, hasta bakan yerdir. “Burası yüzde 80 dolulukla çalışırsa, yüzde 100 dolulukla çalışırsa kapatır.” şeklindeki bir yaklaşım da doğru değil. Keşke hastaneler hep boş kalsa, hiç kimse hastaneye yatmasa, hastaneye gitme ihtiyacımız olmasa ama hastanelerin doluluğu üzerinden, para kazanarak hem kirasını ödeyeceğini hem de cari giderlerini karşılayacağını bekliyorsak, bu biraz gerçekçi olmuyor.
Bunu karşılamak için de gereksiz işlere girmememiz lazım. Neyi kastediyorum? Sağlık turizmini kastediyorum.
Sağlık turizmi Sağlık Bakanlığının işi olamaz. Sağlık Bakanlığı, Türkiye’deki vatandaşın, halkın sağlıklı hâlini sürdürmekle görevlidir. Sağlık turizmi yaparak, saç ekerek, burun kaldırarak para kazanma derdine düşülmemesi lazım; vatandaş ondan sağlık hizmeti beklemektedir, esas işi de budur, bunu yapması lazım.
Türkiye’de çok ciddi bir şekilde de sağlık harcamaları var, 130 milyar lira sağlık harcaması vardır. Tüm dünyada da silah ve enerji sektöründen sonra en büyük harcama sağlık sektöründedir. Burada da hastane harcamalarını kısmamız lazım. Tüm harcamaların yüzde 50’si hastane harcamasıdır, yüzde 30’u da ilaç harcamasıdır. Bunlarda da kontrollü harcamamız lazım. Bunu karşılamak da mümkün değil çünkü SGK’ya bütçeden aktarılan ödenek 128 milyar liradır. Bu para hepimizin parasıdır. “dedi.
İnternet dolandırıcılıklarla doludur, ancak konuşmasında çok sadık ve çok samimi olan İslami bir erkek kardeşim tarafından canlandırıldım, kredi için başvurdum ve benden tam olarak ne bekledim. Stres ve baş ağrısı olmadan 50.000 dolar borç aldım.
Bir Ziraat bankasından Garanti bankasına transfer yapıldı.
faiz% 2, kredi geri ödeme azami süresi 6 yıldır.
Müslüman bir erkek kardeş Süleyman olduğu için krediye ihtiyacınız varsa onunla iletişime geçin.
e-posta: suleiman.investments@gmail.com